Adana Avukat, Adana İş Hukuku, Adana Ceza Hukuku, Mersin Avukat, Mersin İş Hukuku, Mersin Ceza Hukuku, Hatay Avukat, Hatay İş Hukuku, Hatay Ceza Hukuku, Antalya Avukat, Antalya İş Hukuku, Antalya Ceza Hukuku, Gaziantep İş Hukuku, Gaziantep Ceza Hukuku, Ankara Avukat, Ankara İş Hukuku, Ankara Ceza Hukuku İş ve Çalışma Hürriyeti, İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlali, Angarya Yasağı, Ücretsiz Çalıştırma Yasağı, Çalışma Hakkı, Kadın, Toplum, Birey, Özgürlük, Düşük Ücret, Çalışma Koşulları, Avukat Mustafa Onur Kutlay
İş ve çalışma hürriyeti, bireylerin istedikleri işte çalışma ve bu çalışma sonucunda elde ettikleri gelirle yaşamlarını sürdürebilme hakkını ifade eder. Bu hak, insan haklarının bir parçası olarak kabul edilir ve demokrasilerde sosyal devlet ilkesi çerçevesinde korunur. Özellikle Türkiye gibi sosyal hukuk devletlerinde, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali, Anayasa ve ilgili kanunlar tarafından ciddi bir suç olarak değerlendirilir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 48. ve 49. maddelerinde iş ve çalışma hürriyeti, herkesin dilediği alanda çalışma hakkına sahip olduğu ve devletin, çalışma hayatını düzenleyici tedbirleri alması gerektiği vurgulanmıştır.
Bu makalede, iş ve çalışma hürriyetinin ihlaline neden olan durumlar, bu ihlallerin hukuki sonuçları ve bireylerin bu haklarını korumak için başvurabilecekleri yollar üzerinde durulacaktır.
İş ve çalışma hürriyeti, bireyin ekonomik bağımsızlığını kazanabilmesi ve yaşamını sürdürebilmesi için en temel haklardan biridir. Bu hak, bir yandan bireyin kendi emeğini serbestçe kullanmasını sağlarken, diğer yandan devletin çalışma koşullarını düzenleyici ve işçi haklarını koruyucu tedbirler almasını zorunlu kılar. İş ve çalışma hürriyeti sadece bireyin iş bulma hakkı ile sınırlı değildir; aynı zamanda çalışma koşullarının adil olması, iş güvenliği ve sosyal hakların sağlanması gibi konuları da kapsamaktadır.
İş ve çalışma hürriyetinin ihlali, birçok farklı şekilde ortaya çıkabilir. Bu ihlaller hem bireysel haklar hem de toplumsal refah açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. En yaygın ihlal türleri şu şekilde sıralanabilir:
Zorla çalıştırma, bir bireyin rızası olmaksızın iş gücünden faydalanılması durumudur. Bu, kölelik veya insan ticareti gibi ciddi insan hakları ihlallerini de kapsar. Zorla çalıştırma, uluslararası insan hakları belgeleri ve Türkiye’deki İş Kanunu tarafından kesinlikle yasaklanmıştır.
İşverenin, işçiyi haksız yere ve yasal dayanağı olmadan işten çıkarması da iş ve çalışma hürriyetinin ihlali olarak kabul edilir. İş Kanunu, işverenin keyfi işten çıkarmalarına karşı işçiyi koruyan düzenlemeler getirmiştir. Buna göre, işten çıkarılan işçiler, işe iade davası açarak haklarını arayabilirler.
İşçilerin sendikalara üye olma, toplu sözleşme yapma ve grev hakkı, çalışma hayatının demokratikleşmesi açısından önemli haklardır. Ancak bazı işverenler, işçilerin sendikal faaliyetlerde bulunmalarını engelleyebilir. Bu tür eylemler, sendikal hakların ihlali olarak değerlendirilir ve hukuki yaptırımları vardır.
İşverenin, işçileri ağır ve insan onuruna aykırı koşullarda çalışmaya zorlaması da çalışma hürriyetinin ihlallerinden biridir. Bu durum, özellikle iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı iş yerlerinde görülmektedir. İşçilerin bu tür durumlarla karşılaşması, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde insan hakları ihlali olarak kabul edilir.
İş ve çalışma hürriyetinin korunması, hem bireysel başvuru yolları hem de devletin düzenleyici ve denetleyici mekanizmaları aracılığıyla sağlanır. Türkiye'de işçi haklarını koruyan yasal düzenlemeler şu şekildedir:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, iş ve çalışma hürriyetini güvence altına alan maddeler içermektedir. Anayasa'nın 48. maddesi, herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme yapma hürriyetine sahip olduğunu belirtirken, 49. madde ise devletin çalışanları koruma ve işsizliği önleyici tedbirler alma yükümlülüğünü vurgular.
İş Kanunu, işçilerin haklarını koruma amacı güden en temel yasal düzenlemelerden biridir. İş ve çalışma hürriyetini ihlal eden işverenler, bu kanun kapsamında cezalandırılabilir. İş Kanunu’na göre işçiler, haksız işten çıkarılmalara karşı dava açabilir ve işe iade talebinde bulunabilirler.
Türkiye, işçi haklarının korunmasına yönelik uluslararası sözleşmelere de taraftır. Bunlar arasında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından belirlenen sözleşmeler önemli bir yer tutar. Bu sözleşmeler, zorla çalıştırma, iş yerinde ayrımcılık ve sendikal hakların engellenmesi gibi ihlalleri yasaklar.
İş ve çalışma hürriyeti, bireyin hem ekonomik hem de sosyal yaşamını doğrudan etkileyen temel bir haktır. Bu hürriyetin ihlali, sadece bireyin maddi gelirini değil, aynı zamanda insan onurunu, sosyal haklarını ve yaşam kalitesini de olumsuz etkiler. Bu nedenle iş ve çalışma hürriyetinin korunması, hukuk devleti ilkesinin temel bir gereği olup, işverenlerin bu haklara saygı göstermesi, devletin ise bu hakların ihlalini önleyici düzenlemeler ve denetimler yapması büyük önem taşır.
Bireylerin iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden durumlarla karşılaştıklarında, hukuki yollarla haklarını aramaları ve gerekli mercilere başvurmaları büyük önem taşır. Toplumsal refah
ve adaletin sağlanması için işçi haklarının korunması, sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplumun da yararına olacaktır. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali, toplumsal huzurun bozulmasına ve iş gücü piyasasında adaletsizliklerin artmasına neden olabilir. Bu sebeple, işçi haklarının korunması ve iş ve çalışma hürriyetine saygı gösterilmesi, demokratik bir toplumun temel taşlarından biridir.
Devlet, bu hakların korunmasını güvence altına alırken, işverenlerin de işçilerin haklarına saygı göstermesi, adil ve onurlu çalışma koşullarının sağlanması için sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda bireylerin iş ve çalışma hürriyetini ihlal edilmesini suç olarak düzenlenmiştir. Korunan hukuki değer, bireylerin Anayasal hakkı, özgürlüğü ve ödevi olan çalışma hürriyetidir. Yasa koyucu, TCK.m.117 ile de bireylerin çalışma hakkını, özgürlüğünü ve hürriyetini güvence altına almıştır.
TCK.m.117 hükmü şöyledir:
"(1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdurun şikayeti halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.
(2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adlî para cezası verilir.
(3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlara düşürmek üzere bir kimseyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kişiye de aynı ceza verilir.
(4) Cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir."
Yasa maddesinin ilk fıkrasında cebir, tehdit veya hukuka aykırı bir davranış ile bireyin iş ve çalışma hürriyetini ihlal edilmesini ceza yaptırımına tabi tutmuştur. İlk fıkra hükmünde suçtan zarar gören kişinin şikayet etmesi üzerinde soruşturulur veya kovuşturulur. Örneğin, bir aile bireyinin başka bir aile bireyine "çalışmayacaksın, çalışırsan bir daha bu eve adım atamazsın, seni sürüm sürüm süründürürüm" şeklindeki eylemi bu fıkranın ihlali anlamına gelir. Yine çalışmasını engellemek amacıyla kaldığı odanın kapısını kilitleyerek işe gitmesini engellemek de bu fıkra hükmünün ihlalidir.
İkinci ve üçüncü fıkra hükmü ise bir kimsenin çaresiz durumunu, kimsesiz olmasını ve bağlılığını sömürerek, ücretsiz çalıştırma ve orantısız şekilde düşük bir ücretle çalıştırma ya da bu kimseyi insan onuru ile bağdaşmayacak derecede çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılmayı ceza yaptırımına tabi tutmuştur. Örneğin, kimsesi olmayan ve oldukça muhtaç durumda olan sokakta yaşayan bir adamı ücretsiz çalıştırmak bu fıkra hükmünün ihlalidir. Ya da gün boyu çalıştırmasının karşılığında ayda 50 TL- 100 TL şeklinde oldukça düşük ücret vermek ikinci fıkra hükmünün ihlalidir. Üçüncü fıkra hükmünde ise tedarik, sevk veya bir yerden bir yere nakleden kişilere de ikinci fıkra hükmünde belirtilen ceza yaptırımı uygulanır.
Dördüncü fıkra hükmünde de işçiyi veya işverenleri ücretleri azaltıp çoğaltmaya ya da önceden anlaşılmasına rağmen başka koşullar altında çalışılmasını kabulüne zorlamayı ya da bir işin durmasını, sona ermesini veya durmanın devam etmesini sağlamak eylemlerini yaptırıma tabi tutmuştur. Dördüncü fıkra hükmünün de gerçekleşmesi için cebir veya tehdit unsurlarını kullanmak gerekir.
Örneğin; işten çıkartmak tehdidiyle daha önce aylık 3.000,00 TL ile anlaştığı bir işçiyi "maaşının yarısını vermezsen, seni işten atarım, bir daha bu piyasada iş bulamazsın" şeklinde tehdit ederek maaşının yarısını vermeye zorlamak önceden anlaşılmasına rağmen başka koşullar altında çalışılmasını kabulüne zorlamak eylemidir ve TCK.m.117/4 hükmünün ihlalidir.
Linkler
Hizmetlerimiz
Ücret Tarifesi
SIKÇA SORULAN SORULAR
İletişim
Üyelik sözleşmesi
Gizlilik Politikası
KVKK Aydınlatma Metni
Çerez (Cookie) Bildirimi
Hakkımızda
KUTLAY HUKUK BÜROSU 2017 yılında Av. Mustafa Onur KUTLAY tarafından kuruldu. 2017 yılından itibaren faaliyetlerine Adana’da devam eden büromuz kurulduğu günden bugüne kadar müvekkillerine avukatlık ve danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kutlay Hukuk Bürosu Her hakkı saklıdır.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.